Erkeklerde Meme Büyümesi (Jinekomasti)

Genç erkeklerdeki meme büyümesine jinekomasti adı verilir. Erkeklerde de meme dokusu iki kısımdan oluşur. Yağ dokusu ve süt salgılayan bez dokusu. Yağ doku azdır. Süt bezleri ise gelişmemiştir. Ancak özellikle gençlik ve yaşlılık döneminde genetik yapı ve hormonal değişikliklere bağlı olarak gelişen meme büyümesi erkeklerde sıkıntı yaratmaktadır. Özellikle deniz ve havuzda sosyal yaşantıyı kısıtlamaktadır. Tişörtlerin altından genç kız memesi gibi görüntü veren göğüsleri istememektedirler. Erkeklerdeki meme büyümesinin tedevisi cerrahidir. iki şekilde yapılır. Yağ dokusunu vakumla çekme ya da cerrahi olarak meme dokusunu çıkartma. Lokal anestezi altında yapılır. Yaklaşık bir hafta meme üzerinden geçen bir elastik göğüs bandajı takılır. Bu sürenin sonunda zaten küçük olan dikişler alınır. Ameliyat yerinde herhangi bir iz görünmez.erkeklerde meme büyümesi tedavisi, jinekomasti tedavisi, jinekomasti tedavisi

















Erkeklerde de meme kanseri olur mu?

Meme kanserleri bayanların kanserleri içerisinde en sık rastlanılan türlerin başında gelir. Ancak bununla birlikte erkeklerde de meme dokusu olduğu için nadir de olsa görülebilir.

Erkeklerin memelerinden süt gelir mi?

Erkek memeleri küçük olmalarına ve süt salgılamamalarına rağmen bazen hormonal durumlara bağlı olarak nadiren sütgelebilir. Özellikle transseksiiel tedavilerde geçiş döneminde hormon tedavisi görenlerde bu tür nadir rastlanan olaylar olabilir.

Anne Adaylarının Psikolojisi

Kadın için hamilelik hayatındaki en önemli dönüm noktasıdır. Fiziksel değişimle birlikte psikolojik değişimlerde yaşıyor anne adayı. Hamilelik süreci başlayan anne adayının bu dönemi nasıl geçireceği ve anne üzerindeki psikolojik etkisi, kişinin anneliğe hazır oluşu derecesine bağlı. Bu kadarla da kalmıyor. Kişinin eş ile olan ilişkisi, kendi fiziksel sağlığı, çocukluktaki deneyimleri ve ailesi ile olan ilişkileri gibi sebepler de anne üzerindeki psikolojik etkisini oluşturuyor. Anne ve bebek arasındaki özel bağ bebek anne karnındayken başlıyor. Birçok baba bu ilişkinin dışında hissediyor kendini. Kimi eşler aralarında bir uzaklaşma gerçekleşebiliyor. Şayet başta eşler uyum içindeyse bebeğin oluşumu sürecinde eşlerin birbirlerine daha da çok yakınlaşmalarını sağlar. Bedenin fiziksel değişimi de psikolojisini etkiliyor anne adayının. Başta yaşanan fiziksel değişimler kadının bu çok önemli rolünde rahat olmasını ve keyif almasını engelliyor. Kendisinin de duygusal anlamda bebeğine hazırlanmasına engel oluyor. Bu değişimler anne adayını korkutabiliyor. Bu durum normaldir. Hamileliğin ilk dönemlerinde karşılaşılan fiziksel değişimler anne adayını kaygılandırabilir. Anne adayı aynı zamanda nasıl bir anne olacağını düşünerek kaygılanmaktadır.gebe psikolojisi, hamile psikolojisi, hamilelerin psikolojik durumları

















Günümüzde çalışan kadınlar bu konuda daha büyük sıkıntılar yaşamaktadır.Gelişen ve hızla değişen dünyada kişinin kendine güvenen, bağımsız düşünebilen bireyler yetiştirmesi oldukça büyük bir sorumluluktur. Bu yüzden anne adayının kaygılanması da oldukça normaldir. Bu noktada anne adayının özgüveni ve eşi ile ilişkileri önem kazanmaktadır, çünkü bunlar kadının duygusal yaşamını besleyen ve kendine güven duymasını sağlayan faktörlerdir. Yani anne adayı bu süreçte eşi ile paylaşım halinde olmalı, sıkıntılarını paylaşması ve ortak kararlar alması gerekmektedir. Bu şekilde anne adayının korku, kaygı gibi olumsuz duyguları kolaylıkla aşılabilir.

Botulinum Toksin A Hakkında Bilinmesi Gerekenler

Botulinum Toksin A’nın tarihçesi:

















Botulinum toksinleri ilk olarak 1960’ların sonlarında nörolojik hastalıkların tedavisi amacıyla incelenmeye başlandı. Botulinum Toksin A ilk olarak 1989 da göz kası hastalıklarının, 2000 de servikal distoninin tedavisi için FDA onayı aldı. Göz kası hastalıklarının tedavisi sırasında bir yan etki olarak kaşların arasındaki kırışıklıkların yumuşadığı dikkati çekti.botulinum toksin a, botulinum toksin a nedir

FDA onayı:

Nisan 2002’de FDA Botulinum Toksin A’nın kırışıklıkların şiddetini 120 gün süreyle azalttığı konusunda onay verdi. Botulinum Toksin A, en popüler, cerrahi olmayan kozmetik prosedürdür.

Hangi tür kırışıklıklar Botulinum Toksin A ile tedavi edilebilir?

Kaşların arasındaki kırışıklıklar, kaz ayağı kırışıklıkları, alın çizgileri ve boyun bantları gibi kas kontraksiyonu sonucu oluşan kırışıklıklar Botulinum Toksin A ile güvenli ve başarılı bir şekilde tedavi edilebilirler.

Botulinum Toksin A enjeksiyonu için doktora gidildiğinde kişiden çeşitli mimik hareketleri yapması istenerek ( kaş çatma vb) enjeksiyon için en iyi bölge ortaya çıkarılır. Enjeksiyon ince bir iğne ile direkt kas içine yapılır. İşlemi izleyen ilk birkaç saat içinde alkol alınmaması ve dik pozisyonda durulması önerilir.

Botulinum Toksin A enjeksiyonlarının sonuçları:

Sonuçlar birkaç gün içinde ortaya çıkar ve genellikle 3-4 ay sürer.

İyileşme periyodu:

Botulinum Toksin A sonrası iyileşme periyodu yoktur. Direkt olarak normal aktivitelere dönülebilir.

Güvenlik ve yanetkiler:

Botulinum Toksin A enjeksiyonu ile ilgili bildirilmiş sistemik komplikasyon mevcut değildir

  Botulinum Toksin A

  Terleme tedavisi

  PRP

Erkeklerde Meme Büyüme Nedenleri?

Erkeklerin bazılarında görülen aşırı meme büyümesinin çok fazla nedeni vardır. Bunların en başında ise, yüzde 25 kısmı oluşturan hiç bir şey olmamasıdır. Bazı erkeklerde meme büyür ama bunun neden oluştuğunu bilemeyiz.

















Bunun dışında ana nedeni testesteronu vücudun algılayamaması ile öztorejen oranının yükselmesi ile olabilir. Öztorejen hormonunun yükselmesi erkeklerde meme büyümesine neden olabilir. Bunun dışında erkekler küçüklükle alakalı anneden geçen öztorejen hormonu ile meme büyümesi olabilir. Bu durum bebek doğduktan 2-3 hafta sonra geçer.erkek meme büyümesi, erkek meme büyüme nedenleri, jinekomasti

18 yaşına gelene kadar bu meme deki hacim devam etmiş olabilir. Bazı ameliyatsız tedavileri mevcuttur. Ama hasta 18 yaşını geçmiş ise, bir cerrahi tedavi gerektirebilir. Ayrıca ilerleyen yaşlardan ötürü memede yağlanma olabilir. Bunun yanında stres alkol kullanımı gibi nedenler ile de erkeklerde meme büyümesi baş gösterebilir.

Ayrıca bir önemli neden ise, hormonel ilaçların kullanımıdır. Bir hastalık için tedavi görüyorsanız bazı ilaçlar da bu durumu oluşturabilir. Ayrıca aşırı kilo alıp verme ile de meme dolgun kalabilir. Vücuttan atılması en zor yağ tabakaları bu kısımlarda oluşur.  Jinokomasit ameliyatı kısa süren başarı oranı yüksek ameliyattır. 18 yaşını aşmış hastalar için yapılabilir.

Saç Bakımı Nasıl Yapılır?

Saçlardan söz edelim mi bu kez? Saç bakımı nasıl yapılmalıdır? Saçın temizliği için her gün yıkamak mı gerekir? Saç boyası zararlı mıdır? Bu sorulara cevap aradık.

















Saç Bakımı Nasıl Olmalı ?
Herkesin saç çeşidi farklıdır. Kuru saçlar, yağlı saçlar vs. Bu iki çeşit arasında en problemlisi yağlı saçlardır. Kepeklenmeye de meyillidir. Çok sık yıkayıp temiz tutmak gerekir.saç bakımı yapma, saç bakımı nasıl yapılır, saç bakımı nasıl olmalı

Kuru Saç Bakımı Nasıl Yapılır
1.Saçı çok şampuanlamak kuruluğa neden olur. Saçların da neme ihtiyacı vardır.

2.Kuru saç naziktir. Saçınızı hızla, çekerek taramayın. Bu şekilde yaparsanız saç derinize de zarar verirsiniz.

3.Saç bakım kremi kullanın.

4.Saç kurutma, maşa gibi aletlerden uzak durmanız yararınıza olacaktır.

5.Doğal olarak saçınızı sirkeyle canlandırabilirsiniz. Saç duruladığınız suya bir yemek kaşığı sirke ekleyin. Bunu haftada bir yapabilirsiniz.

Yağlı Saç Bakımı Nasıl Yapılır ?
1.Durulama suyuna ekleyeceğiniz sirke saçınızın çabuk yağlanmasını engeller.

2.Çok sıcak fön ile kurutmayın. Hatta kendisi kurusun.

3.Bu arada yağlı olan saç değildir saçın derisidir :)Saçınıza uyan yağ giderici şampuan kullanın.

4.Saçınızı her gün değil, gün aşırı yıkayın.

Kepek Nasıl Önlenir?
1.Boya, sprey,jöle saçı yıpratır ve kepeğe neden olur. Kurutuculardan yüksek ısıdan uzak durun.

2.Beslenmenize dikkat edin. Çinko yeterli miktarda alınmalıdır.

3.Kepek daha az yıkanan saçlarda görülür yüzden saçınızı düzenli olarak haftada 2 kez yıkayın.

4.Suyu yeterli içtiğinize emin olun.

Saç Boyası Zararlı mıdır?
Saçın doğasını değiştiren saç boyaları pek de masum değil. İçerdikleri pigmentlerle kansere sebebiyet verebiliyorlar. Özellikle saç derisini kalıp gibi kapatan ve vücuda giren bu maddelerden uzak durmak da fayda var.

İşin bir de dini boyutu var elbette. Âlimler suyu geçirmeyecek boyaların kullanılmasına pek de cevaz vermiyorlar.

Saç illa boyanacakta kına tercih edilmelidir. Tabi marketlerde de satılan Hint Kınası değil bizim bahsettiğimiz. Normal yeşil kına bu işe uygundur.

Saçlar, insanın tamamlayıcısıdır. Önemlidir. Sağlıkla ışıldayan saçlarınız olsun.

Küçük Çocuklar: Terbiye mi etmeli güvenmeli mi?

Bir ebeveynlik danışmanı olarak, sık sık “Bebeğim tam bir melekti, derken bir canavara dönüştü” diyen, şaşkın ve kafası karışık velilerle karşılaşıyorum. “Ben her şeyi doğru yaptım. Sakin bir doğumla dünyaya geldi, hala her istediğinde emziriyorum, hala yanımda uyuyor ve onu hep kucağımda taşıdım. Şimdi neden bu kadar zor bir çocuk oldu?” (2, 3 veya 4 yaş)

















Bahsettikleri aslında sağlıklı bir sevgi ile beslenmiş çocukla kurulmuş derin bir bağlanma ve güven ilişkisinin harika bir sonucudur. Küçük çocuk, anne ve babasına katıksız güvenir ve bu güven içinde, haklı olarak, onların hep yanında olduğunu ve güvenli bir şekilde kanatlarını açmakta özgür olduğunu varsayar. Ancak genç insanların uçmayı deneme yöntemleri, yetişkinlerin her zaman işine gelmez. çocuklara yaklaşım, küçük çocukları terbiye etme

Mesela çocuğun, çamurla oynaması, suyla deneyler yapması, bir şeyleri parçalarına ayırması, fazla enerjisini sarfetme ihtiyacı ya da saatlerce izlenmesi, kucakta tutulması veya ona kitap okunması kimsenin işine gelmez. Doğal ebeveynliği benimsemiş çoğu anne ve baba, çocuklarının bebeklik döneminde kendilerine zor gelen bu davranışları sevgiyle kabul ederler. Bebeğin üzerimize salyasını akıtması, bizi ıslatması, yerlere yemek dökmesi ya da gecede yedi kez bizi uyandırması hiç hoş değildir. Yine de bebekle aramızda oluşan güvenle bunların onun ihtiyacı olduğunu görebilir ve bağlanmayı sağlamak sorumluluğumuzla onun  bu ihtiyaçlarını sevgiyle ve yargısız kabul ederiz. Bebeğimize salya akıtmamayı ya da ihtiyaçlarının karşılanması için ağlamamasını öğretmeye çalışmayız. Yardıma muhtaç bir bebekten aktif bir küçük çocukluğa geçiş sürecinde ebeveynler, tamamen güven ve kabullenmeye dayalı yaklaşımlarından, öğretme ve mücadeleye dayalı bir yaklaşıma kayabilirler.

Bir baba, eşiyle kızlarına uyguladıkları doğal ebeveynlik yaklaşımından pişman olduğunu bana itiraf etti. Arkadaşının ”beşikte büyüyen” ve kreşe giden çocuğu “çok uyumlu” bir çocuk haline gelmişken, kızları dört yaşına geldiğinde “vahşi ve talepkar” olmuştu.

Bu açıklamayı farklı ailelerden birçok kez duyduğum için, bunun sadece çocuklar arasındaki kişilik farklılığı olduğunu  söyleyemem. Asıl soru şu; diğer çocuk gerçekten uyumlu mu yoksa aslında itaatkar ve kabullenmiş mi? Sağlam bağa sahip ve güvenen çocuk gerçekten ‘vahşi ve talepkar’ mı yoksa sadece canlı, güvenli ve ne istediğini mi biliyor? Belki de zorluk çocukta değil, ebeveynler olarak bizim tutum ve yaklaşımımızdadır. Belki ihtiyacımız olan, doğal ebeveynlik yaklaşımını gerektirdiği tüm güven, onaylama ve saygı ile uzun yıllar sürdürmektir.

Doğal ebeveynlik sürecinin başında uyguladığımız pek çok şey çocuk büyüdükçe  kaybolur. Ancak güven, liderlik ve şefkat gibi bazı ebeveynlik özellikleri önemini korur. Eğer bu özellikleri ebeveynliğimizde sürdürebilirsek, küçük çocuklarla hayatın daha az stresli ve derinden etkileyici olduğunu görürüz.

Bebeğimize güvenirdik. Ona hazır olmadan kaşık tutmayı öğrenmesi ya da yürümesi için ısrar etmedik. Henüz konuşamazken  konuşması için zorlamadık. Doğal ebeveynlik “ahenk içinde” olmak ve çocuğun olgunlaşma ihtiyacının bizimkinden acil olduğuna güvenerek her aşamada ihtiyaçlarını karşılamaktır. Çocuk zaten bir an önce büyüme telaşındadır – onu beklentilerimizle daha da telaşlandırmak derin bir başarısızlık duygusuna neden olur ki, bu da öz saygısı düşük ve geçimsiz biri olmasına sebep olur. Tıpkı bebekken yaptığımız gibi güvene dayalı tutumumuzu sürdürerek  yaptıklarının yapmaya ihtiyacı olduğunu varsayabiliriz. Tabii ki bazen çocuğun yapmaya ihtiyaç duyduğu şey tehlikeli ya da kabul edilemez olabilir. Böyle zamanlarda da biz, çocuğun hayal kırıklığı, üzüntü ya da öfke duygularına anlayış göstererek, benzer ama daha güvenli bir etkinlik sunabiliriz.

Ebeveynin liderlik rolünü anlamak için öncelikle bunun ne olmadığını anlamamız gerekir. Liderlik çocuğu yargılamak değildir, ya da kontrol etmek, ders vermek, yönetmek de değildir. Liderlik, çocuğu bizim onaylayacağımız ve işimize gelen şekilde yetiştirmeye kalkışmak değildir. Liderlik çocuğa hayatının her aşamasında, nasıl biri olursa olsun, ona güven ve saygı duymaktır. Biz çocuğu sınırlamak yerine ona mümkün olduğunca güvenli bir ortam yaratarak yardımcı olabiliriz. Ancak çocuğun ihtiyaçlarının farkında olup bu ihtiyaçları güvenli bir şekilde karşılamak için gerekli şartları oluşturduğumuzda lider olabiliriz. Çocuk koşturup çığlıklar atmak için bir alana ihtiyaç duyabilir; tırmanmak, çamura bulanmak ve suya taş atmak için dışarıda olmak isteyebilir; bağımsızlık ve özerklik tecrübesi edinmek adına oyuncaklarını ya da giysilerini dağıtması gerekebilir. Aynı zamanda kendisini tehlikeli veya uygunsuz eylemlerden korumamız için bize ihtiyacı vardır. Böyle bir liderliğe  aşırı derecede bel bağlamıştır, çünkü bu olmadan kanatlarını denemeye cesaret edemez.

Liderlik yetersiz olduğunda, çocuk güveneceği, sırtını yaslayacağı kimsesi yokmuş gibi hisseder. Liderlik yetersizse güven ve saygı eksikliği zamanla birikir ve stres, kendinden şüphe ve güvensizlik duygusu oluşturur. Çocuk kendini kaybolmuş hisseder ve ailesini liderliğe zorlayabileceğini umut ettiği şeyleri – ki bunlar ebeveynlerin çoğu zaman “istenmeyen davranış” ya da aşırı talep olarak algıladıkları şeylerdir – yapabilir.

Bu tür zorlukların çoğu,  güven dolu bir tutum, empati ve saygı temelli bir liderlik ile önlenebilir. Kimse ne yapacağının söylenmesinden hoşlanmaz, özellikle de çocuklar. Çocuğun bu özelliğine saygı duymak ve onun yanında olmak demek, kendisinden aldığımız ipuçlarına göre ihtiyaçlarını takip ederek ona liderlik etmek demektir. Yerlere su dökmesini engellemeye çalışmak yerine, ona açık havada bir hortum sunabilir ya da banyo küvetinde oynamaya yönlendirebiliriz. Pijamalarını giymeyi reddeden çocuğa kızmak yerine, onunla “pijamadan kaçma” oyunu oynayarak ihtiyacına yanıt verebiliriz. Gerçek bir lider çoğu zaman takip etmeyi bilendir.

Böyle davranan bir ebeveyne çocuk güvenir ve kendi yapmak istediğinin tersine yönlendirildiğinde, çocuk  “Annem/ Babam benden yana” inancıyla onları daha çok dinleyecektir.

Çoğu anne babaya liderlik yapmak, çocukları bebekken kolay gelir. Bebeğe hayatının her aşamasında güvenir, onu olduğu gibi kabul ederiz. Aynı zamanda aile hayatını da idare etmemiz gerekir. Marketten çıkmamız gerektiğinde çıkarız, bebeğimiz ağlarsa onu kucaklar, destekler ve ihtiyacını karşılarız. Bez değiştirmemiz gerektiğinde değiştiririz ve bebek bundan rahatsızsa onun rahatsızlığına kulak veririz, Eğer ağzına güvenli olmayan bir nesne götürüyorsa, onu elinden alır ve bir alternatif sunarız. Bebek onu korumamız ve kendisi ya da diğerleri için iyi olmayan herhangi bir şeyi yapmasını önlememiz için bize güvenir. Onun emniyeti için devreye gireceğimize güvenerek, her şeyi deneyecektir. Ebeveynlerine aşırı derecede bel bağlamıştır. İşte aynı şekilde,  küçük çocuk da onu korumamız ve zarar vermesini engellememiz için bize güvenir.

Sınırlar

Aslında “sınır koymak” sözünü, kendi çocuklarım ve danışmanlık yaptığım aileler ile hiç kullanmam. Bazen çocuklarımıza açıkça belli olmayan sınırları göstermemiz gerekebilir, ama fiziksel ve sosyal gerçekliğin mevcut sınırlarına fazlasını eklememeliyiz.  Çocuk zaten sürekli sınırlarla karşılaşmaktan had safhada huzursuzdur. Modern yaşamın getirdiği, teknoloji, sık yolculuklar ve yüksek stimulasyon çocuklarımıza fazla gelebilir. Çocukta stres yaratan sadece bu aşırı yüklenme değildir.  Aynı zamanda biz de emniyet kemeri takılması,otoparkta koşulmaması, elektrikle oynanmaması gibi çocuk için hiçbir anlam ifade etmeyen ve strese bağlı davranışlara neden olacak  birçok sınırlar koymak zorunda kalırız.

Neyse ki çoğu sınırı kendisi yaşarken öğrenir ve bizim müdahale etmemiz gerekmez. Bizim görevimiz aslında çevremizdeki bazı sınırları ortadan kaldırarak, çocuğumuzun hayatındaki çaresizlik miktarını azaltmaktır. Bence küçük bir çocuğun hayatındaki sınırların sayısını sınırlamak, karşılaşacağı sınırlarla daha kolay başetmesine yardımcı olur. Ancak çocuğun hayatındaki zorluklar ve düş kırıklıklarını tamamen yok etmemiz gerekmez. Onun tercihlerine ve eğilimlerine güvenebiliriz. Düş kırıklığı, çocuğun kendisi dışında birisi tarafından organize edilmediği sürece, büyüme için sağlıklı bir basamaktır.

En küçük oğlum Oliver, 3 yaşındayken, sahilde kayalara tırmanıyordu. Ben yanında hazır bekliyordum. Çok geçmeden  “burası korkutucu”  dedi ve inmek için benden yardım istedi. Ben de kayadan inmesi için kendisine yardımcı oldum. Onu kucağıma alıp kolayca yere indirmedim. Yüksekte olmaktan korkulacağını nereden biliyordu? Yerçekimi ile ilgili fiziksel limiti, önceki düşmelerinden, devrilen oyuncak blok kulelerinden ve diğer günlük deneyimlerinden öğrenmişti. Şimdi yerçekimi ve yüksekliklerle ilgili başka bir boyutu öğreniyordu. Hayatın kendisi öğretmendir. Mücadele ve hayal kırıklığını kendi yarattı ve emniyeti için bana güvendi. Bana güvenmeseydi, böyle bir zorluğa meydan okumaya cesaret edemezdi. Özgüven çocuğun kendi sınırlarının ötesine geçebilme kabiliyeti sonucunda oluşur.

Bu güven tavrımızı sürdürerek, çocuğun yaptıklarına gerçekten ihtiyacı olduğuna güvenebiliriz – aynen bebekken ona güvendiğimiz gibi. Kurallarımızı en azda tutabilir ve kendisi  sonsuz sınırlar ve buluşlar boyunca dolanırken onun güvenliğini koruyabiliriz. Yaptığı bir şeyi durdurmamız gerektiğinde, çocuğun bizim liderliğimize güveni, kendisine nadiren uygulanan sınırı kabul etmesine yardımcı olacaktır. Çocuk parkından ayrılmamız gerektiğinde, onu duyarlı bir şekilde kucaklayıp gözyaşlarını sözlerimizle onaylayarak, ve onu dinleyerek eve götürebiliriz.

Çocuğumuzu hayatın acılarından ve hayal kırıklıklarından koruyamayız. Aksi takdirde güçsüz bireyler olacaklarından bu zaten arzu edilen bir şey değildir. Bu durumda tek yapabileceğimiz, onun eşsiz ve kişisel “ilerleyişi”nde, şefkatli yoldaşları olmaktır. O da böylece hayatın farklı yüzlerini deneyimlemeyi, empati ve yakınlığa değer vermeyi öğrenecektir. Duygusal esneklik kazanacağı gibi zorlukların üstesinden gelme yeteneğine de güvenecektir.