Harika bir gündü. Güneş neredeyse en tepeye yaklaşmıştı. Osman midesinin gurultusu olmasa, tabiatın güzelliği içerisinde kendini dinlemeye devam edecekti. Ancak karnını doyurmadıkça dikkatini toplayıp rahatça düşünemeyeceğini anlaması uzun sürmedi. Eli hemen çimenlerin üzerinde durmakta olan oltasına gitti.osman ve balık, osmanın balık tutma hikayesi, osman ve balık tutma

İyiki yanına oltasını almıştı. Bu harika bir oltaydı. Neredeyse balıkları kendi kendine tutabilecek beceriye sahipti. Ama ne kadar mükemmel olursa olsun iş yemde bitiyor diye düşündü Osman. Başladı etrafa bakınmaya, az ileride nemli ve yumuşak toprağı farkedince gülümsedi. Biraz sonra harika oltası, ve az önce hazırladığı balıkların asla dayanamayacağı yemleri ile balık tutmaya hazırdı. Birden ortalık Osman’ın kahkaları ile çınladı.

Evet balık tutmak için herşey hazırdı. Ama ortalıkta balık tutabileceği ne bir göl, bir deniz ne de bir nehir vardı. Sanırım dedi balık tutmak için gereken en önemli şeyi atlamışım. Ruhuna huzur veren doğanın melodisini dinlemeye ara verip kulak kabarttı. Çok uzaklardan çağlaya çağlaya akan bir su sesi geliyordu. Yarım saatlik uğraş sonunda Osman çılgın gibi akan bir nehrin yanına gelmişti. Hımm dedi, buralarda böylesine hızlı ve çılgın akan büyük bir nehir olduğunu bilmiyordum. Bu nehirde avlanmaya kalkarsam herhangi bir balık yakalayabileceğimi sanmıyorum. Yorulduğumla kalırım, hatta bu azgın sulara kapılıp zarar dahi görebilirim.

Osman biraz daha yürümeye karar verdi. Nehri takip ederek ilerlerken az ileride, nehrin bir kolunun ayrıldığını ve sakin sakin akmakta olduğunu farketti. Koşar adımlarla buraya vardığında, derinliği ürkütmeyen, ağır ağır akan sakin bir dere ile karşılaştı. Hımm dedi sanırım nehrin kollarından bir ayrılmış sakin bir dere olarak akıyor. Demin gürül gürül çağlayarak akan nehrin yanında bu dere ona su birikintisi gibi gelmişti, ama dikkatlice bakınca, derenin içerisinde adeta dans eden bir çok balık gördü. Üstelik balıklar çeşit çeşitdi.

Osman hemen yem taktığı oltasını suya bıraktı. Fazla beklemesine gerek kalmamıştı. Nefis yemi gören balıklar adeta Osman’ın kovasına atlıyorlardı. Bir saat sonra, Derenin kenarında tüten ince duman ve ortalığa yayılan nefis bir balık kokusu, görenleri kıskandıracak güzellikteydi.

Tam bu sırada Osman ensesinin müthiş bir şekilde ağrıdığını hissetti. Gözünü açtığında masasının başında bilgisayarın önünde uyuya kalmış olduğunu farketti. Arkaya düşen başı yüzünden ensesi tutulmuş müthiş bir şekilde ağrıyordu. Ensesini ovuştururken uyuya kalmadan önce yaptıklarını hatırladı. Bilgisayarın başında internet kullanarak nasıl para kazanırım diye düşünmekle meşguldü.

Sanırım dedi bu rüya bana herşeyi açıklıyor. Internet araştırmadan analiz etmeden bakınca demin gördüğüm akan azgın nehirden bir farkı yok. Balık tutmak için kullandığım olta tasarlamış olduğum, gören arkadaşlarımın parmak ısırdığı harika web sitesine karşılık geliyor. Ama Nehir yani bir trafik olmadıktan sonra bu web sitesinin hiç bir kıymeti yok. Demekki ilk iş siteme trafik sağlamalıyım. Ama bu gördüğüm deli gibi akan nehir gibi, akıl almaz bir trafik olacağına içi balık kaynayan dere gibi az ama nitelikli bir trafik olmalı.

Rüyamda gördüğüm balıkların iştahını çeken yem ise, bu sağlayacağım trafiğin ilgisini çekecek konu olmalı. Nitelikli trafiğim onlara sağladığım bu imkanı elde etmek için gözleri bir şey görmeden sattığım ürünü alacaklar. Dolayısı ile insanların almak için fedakarlık yapacakları ve dayanamayacakları güzel de bir ürün bulmalıyım. Osman arkasına doğru gerinip ellerini klavyenin tuşları üzerinde gezdirmeye başladı. Artık ne yapacağını ve nasıl yapacağını biliyordu.